Carol Dweck Zihniyet Deneyleri

 

İnsanların zekâsı doğuştan belli midir, yoksa sonradan değişir mi? Yeteneklerin varlığı sabit midir, yoksa geliştirilebilir mi? Zekâ mı, yoksa çaba mı başarıda daha büyük bir role sahiptir?

 

Bu sorulara verdiğimiz cevap, değişme konusundaki başarı veya başarısızlığımızın da anahtarı olabilir mi? Siz bir insanın zekâ seviyesinin değişebileceğine inanıyor musunuz? Stanford Üniversitesi’nden Carol Dweck, uzun yıllara yayılan araştırmalarında bu sorulara yanıt aramış bir psikolog. Her ne kadar akademik literatürde (İngilizcede nature vs. nurture olarak geçen) “Doğuştan mı, sonradan mı?” tartışması yüzyıllardır devam ediyor olsa da, bu alanda ortaya çıkan tezleri deneysel çalışmalarla test etme fırsatımız bulunmaz. Haidt bölümünde bahsettiğim gibi, deney yapabilmek için üzerinde “oynayabileceğimiz” değişkenlere ihtiyaç duyarız, ama aynı insanı yeniden doğurup farklı çevrelerde ve farklı yetişme koşullarında büyütüp sonuçları kıyaslayamayız.

Zaten zekânın doğuştan ve sabit olduğu inancı baskın olduğu için, tersi yönde bir tezi test etmek pek de akla gelmemiş. Carol Dweck, bu anlamda bir öncü.

 

Zekâ doğuştan verili ve sabit değil, çabayla geliştirilebilen bir beceri. Zekânın değişmez olduğuna inanmaksa başarıya giden yolda en büyük engel!

Dweck, insanların zekasının değişebileceğine dair bir inancı çocuk yaştan itibaren taşımış. Yıllar sonra bir bilim insanı olduğunda da, zekaya dair insanların farklı görüşleri olabileceği gerçeğini kuramsallaştırmış. Dweck’in bu kuramsal çerçevesine göre, insanların zekaya dair zihniyetleri iki öbekte toplanıyor. Sabit zihniyet fikrini benimseyen insanlar, zekânın doğuştan geldiğine ve sabit olduğuna, sonradan değiştirilemediğini varsayıyor. Gelişen zihniyet fikrini benimseyenlerse zekânın değişken olabileceğine, doğuştan sonra da çaba gösterilerek geliştirilebileceğini varsayıyor. Ancak Dweck, yaptığı deneylerde yalnızca katılımcıların bu konuda iki farklı zihniyete sahip olduğunu ortaya koymakla kalmamış, aynı zamanda kişilerin bu zihniyetlerini de değiştirebileceğini göstermiş. Bu ikinci nokta, yani zekaya dair zihniyetimizin değişebileceği olasılığını deneylerle göstermesi, Dweck’in çalışmalarının popülerleştiren temel sebep.

Carol Dweck’in öncülük ettiği Zihniyet Deneyleri, bugün eğitimden sağlığa, spordan sanata pek çok alanda “gelişen zihniyet” yaklaşımına dayalı programların ortaya çıkmasını sağladı. Okullar, bu yaklaşım sonrası, artık çocuklara matematik ve fen derslerini daha etkili bir şekilde öğretiyor, spor kulüpleri bu yaklaşımla oyuncularından daha yüksek bir performans elde ediyor, ticari işletmeler çalışanlarının moralini ve verimliliğini bu yaklaşımla artırıyor. Öyle ki, OECD (Organisation for Economic Cooperation and Development)e dünyanın en kapsamlı eğitim ölçme-değerlendirme sistemi olan PISA (Programme for International Student Assessment) da artık Dweck’in ölçeklerini tüm dünyada kullanıyor. O nedenle, konu ister çocuk yetiştirme olsun ister doktora yapmak, her alanda bir beceriyi kazanmanın ilk adımı “zihniyeti değiştirmek” olarak tarif ediliyor.

 

Carol Dweck (1948-): İnsan potansiyelini yeniden tanımlayan psikolog !


Gelişim ve sosyal psikoloji alanlarında yaptığı araştırmalarla tanınan Dweck, üniversiteyi Barnard College’da bitirdikten sonra doktorasını Yale Üniversitesi’nde yaptı. Illinois, Harvard ve Columbia gibi dünyanın en saygın üniversitelerinde çalıştıktan sonra, 2004 yılında Stanford Universitesi’ne geçti. Ancak Dweck’i akademik alanda yaptığı çalışmalardan sonra esas meşhur eden olay, 2006 yılında yayımladığı Aklını En Doğru Şekilde Kullan kitabının çoksatara dönüşmesi ve 2014 yılında yaptığı TED konuşmasıyla geniş kitlelere ulaşması oldu..

Dweck, zekânın sabit ve değişmez olduğunu iddia eden bir dönemde dünyaya gelmiş biri. Onun döneminde, okullarda standart zekâ testleri uygulanıyor ve zekânın doğuştan belirlenen -tıpkı saç rengi, göz rengi gibi- bir özellik olduğu varsayılıyordu. Dweck’in belirttiğine göre, kendisinin okuduğu ortaokulda, öğrenciler IQ testinden aldığı puana göre sınıflandırılıyor ve düşük IQ puanına sahip olanlara hiçbir sorumluluk verilmezken IQ puanı yüksek olanlara birçok sorumluluk veriliyordu. Bu durum, genç yaşına rağmen onu rahatsız etmiş ve daha o yaştayken zekânın sabit ve değiştirilemez olduğu varsayımını sorgulamaya başlamıştı. Doktora eğitimi sonrasında Dweck, çocukluğundan gelen bu deneyimini, zihinsel esnekliği ortaya koyan yeni çalışmalarla harmanladı.

“İnsanların zihinsel becerilere dair zihniyeti, onların performansını nasıl etkiler?” sorusu, Dweck’in araştırmalarının temelini oluşturur. Nitekim bu araştırmalarda zekânın geliştirilebilir olduğuna inanan insanlar, zekânın sabit ve değişmez olduğuna inanan insanlara göre çok daha yüksek performans sergiler. İlk başta bu tezlerini eğitim alanında yaptığı deneylerle test eden Dweck, sonraki yıllarda iş ve spor dünyası dahil pek çok farklı alanda bu tezlerini test edip uygulamaya geçirme fırsatı bulur. Bu çalışmalar da Dweck’in örtük zeka teorisinin temellerini oluşturur.

 

Gelişen Zihniyet Deneyleri

Zekâ, gerek psikoloji gerekse eğitim alanında üzerine en çok araştırma yapılan ve tartışılan konuların başında geliyor. Zekâyı ölçen testler, ölçme ve değerlendirme alanının gelişmesinde önemli bir yere sahip. Ancak gerek kuramsal olarak gerekse de ölçme tekniği bakımından bu çalışmaların ilk yüzyılında, zekâ genel olarak “sabit ve değişmez” kabul ediliyordu. Dweck ise işte bu genel kabulü test etti. Bu bölümde, Dweck’in bu kabulü test etmek için yaptığı deneylerden tek birini paylaşmak yerine o deneylerden bir seçki sunacağız. (Dilerseniz, Dweck’in deneylerine tek tek makalelerden ulaşabilir veya deneylerini anlattığı kitabına bakabilirsiniz.)

Dweck, 5. sınıf öğrencileriyle yaptığı bir dizi saha deneyinde, önce öğrencileri bir başarı testine tabi tutar (Mueller & Dweck, 1998). Deneye katılan öğrenciler, bu ilk testin ardından rasgele iki gruba atanırlar: “Sabit Zihniyet” ve “Gelişen Zihniyet”. Katılımcılara bu ikinci aşamada zorluk seviyesi yüksek sorular verilir ve her bir öğrenciye aldığı puan bildirilir. Sonra katılımcılara iki farklı geribildirim yapılır. “Sabit zihniyet” grubundaki öğrencilere, “Sen çok zeki olduğun için başardın,” denir ve onların değişmez olduğu varsayılan zekâlarına vurgu yapılır. Ancak “gelişen zihniyet” grubundaki öğrencilere, “Sen çok çalıştığın için başardın,” denir ve çabaya, yani değiştirilebilecek, geliştirilebilecek bir etkene vurgu yapılır. Bu geribildirimlerden sonra her iki gruptaki öğrencilere yeni ve zor bir test daha verilir. Amaç, iki zihniyet grubu arasında bir fark olup olmadığını ölçmektir.

Sonuçlara bakıldığında görülüyor ki, gelişen zihniyet grubundaki öğrenciler, bu ikinci testte sabit zihniyet grubundaki öğrencilerden daha yüksek başarı gösteriyor. Bunun da tek bir sebebi var: Gelişen zihniyet grubundaki öğrenciler, performansın çabadan geldiğini öğrendiğinden, daha zor soruları çözmek için daha çok çaba harcar ve sonuçta daha yüksek puan alırlar. Sabit zihniyet grubundaki öğrencilerse zekânın sabit olduğu bilgisine sarıldıklarından, ikinci testte zor sorulan görünce hiç denemeden vazgeçerler. Yani, zekâsına güvenmesi gerektiğine ikna edilen öğrenciler zaten bildikleri alanlarda başarılı olup, bilmedikleri bir soruyla karşılaştıklarında pes ederken,çabasına güvenmesi gerektiğine ikna edilen öğrenciler zorluklarla karşılaştıklarında pes etmek yerine daha çok çaba harcamayı seçerler.

Dweck ve arkadaşlarının (Yeager vd., 2019) ulusal çapta gerçekleştirdikleri başka ve çok daha geniş kapsamlı bir çalışma olan “National Study of Learning Mindsets” deneyi, bu alanın en önemli yayınlarından biri olan Nature dergisinde yayımlandı. Toplam 65 devlet okulundan, 9. sınıfa giden 12.490 öğrenciyi kapsayan bu ulusal deney, çevrimiçi gerçekleştirilen kısa (bir saatten az süren) bir eğitimin, akademik performansı artırdığını ortaya koyuyordu.

Araştırma için katılımcılar, yine daha evvelki deneylerde olduğu gibi, rasgele bir biçimde “gelişen zihniyet” ve “sabit zihniyet” gruplarına atanırlar. Gelişen zihniyet grubundaki öğrencilere 20 gün arayla 25 dakikalık iki online eğitim verilir. İlk oturumda, gelişim zihniyetinin temel fikri olduğu üzere, bireylerin zihinsel yeteneklerinin çaba, kapasiteyi artırmaya yönelik çalışmalar, öğrenme stratejilerinin geliştirilmesi ve uygun yardımlarla gelişebileceği vurgulanır. İkinci oturumda, öğrencilere bu fikirleri daha derin biçimde keşfetme ve hayatlarına nasıl uygulayabileceklerini öğrenme olanağı verilir. Toplam bir saat bile sürmeyen bu eğitimde insan beyni, tıpkı antrenman yaptıkça güçlenen ve dayanıklılığı artan kas kütleleri gibi, zorlu öğrenme deneyimlerine maruz kaldıkça güçlenen ve daha akıllı hale gelen bir kas metaforu üzerinden anlatılır. Bu gruptaki öğrencilere, bir konuda çok çaba göstermenin ya da zorlandığında yardım istemenin zekâ veya yetenek eksikliğine işaret etmediği, tam tersine başarı için gerekli bir adım olduğu telkin edilir; başarısızlığın düşük yetenekten kaynaklanmadığı çeşitli örnekler ve metaforlarla anlatılır. Ayrıca, “Bu zihniyeti, zorluk yaşayan başka bir öğrenciye nasıl aktarırdınız?” sorusu üstüne düşünmeleri istenir. Sabit zihniyet grubundaki öğrencilere ise genel beyin fonksiyonları anlatılır, ancak bu gruba zekânın dönüşebileceğine dair bir bilgi verilmez. Böylece ortaya zihniyet bakımından iki farklı grup çıkar: Bir tarafta zekânın değişebileceğine inanan “deney grubu”, diğer tarafta zekânın genelde değiştirilemez olduğuna inanan “kontrol grubu” vardır.

Bu geniş ulusal deneyin sonucu, daha evvel Dweck ve arkadaşlarının daha küçük çaplı deneylerde elde ettiği sonuçları teyit eder. Zihinsel becerilerin geliştirilebileceğine dair sadece bir saatlik online bir eğitim alan öğrencilerin sene sonundaki not ortalaması, bu eğitimi almayan akranlarından daha yüksektir. İkinci bir analizde araştırmacılar, bu deneysel müdahalenin genel not ortalamasının yanı sıra, özellikle matematik ve fen derslerindeki etkilerine bakarlar, zira malum, bu derslerde başarılı olmak genellikle “sabit bir zekâ ve başarı” göstergesi olarak kabul edilir. Ancak sonuç değişmez: Beklendiği gibi, bir saatlik gelişim zihniyeti müdahalesi alan öğrencilerin notları, matematik ve fen derslerinde de diğer gruba göre daha yüksektir!

Dweck’in zihniyet deneylerinin geçerliliği yalnızca gençlerle ve eğitim alanıyla sınırlı değil, yetişkinlerle ve spordan iş dünyasına kadar çok geniş bir alanda tekrarlanan deneyler, bize performansın çabayla ortaya çıkan bir sonuç olduğunu gösterdi. Örneğin, iş dünyasından profesyonellerle yapılan bir deneyde, gelişim zihniyetine sahip yöneticilerin sabit zihniyete sahip yöneticilere kıyasla çok daha iyi bir çalışma ortamı yarattıkları ve bunun sonucu olarak da, kurumlarında üretkenliği artırdıkları ortaya çıkmıştır. Gelişen zihniyete sahip yöneticiler, birlikte çalıştığı insanlara geribildirim verirken onların çaba ve emekle kendilerini geliştirebileceklerine vurgu yaparken; sabit zihniyete sahip yöneticiler, birlikte çalıştıkları kişilerin değişip dönüşeceğine inanmadıkları için onlara daha az pozitif geri dönüş yapma eğilimdedirler, dolayısıyla iş ortamları da bu tutumdan etkilenir.

 

Türkiye’de sabit zihniyet hâkim

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı, 1997’den bu yana, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na üye olan ülkelerdeki 15 yaş öğrencilerinin eğitim durumunu değerlendirmek için her üç yılda bir ölçümler yapıyor. PISA, her ülkeyi kendi ulusal örneklemiyle anadilinde test ediyor ve okuduğunu anlama, matematik ve fen bilgisi alanlarındaki temel becerileri ölçüyor. Ancak OECD, son yıllarda bu temel alanların yanına “yaratıcı problem çözme becerileri” ve “küresel yetkinlik” gibi farklı alanları da ekledi. 2018 yılında, Dweck’in fikirlerinden yola çıkarak, yine onun geliştirdiği bir dizi soru üstünden “gelişim zihniyeti” de ölçülen alanlar arasına girdi ve 78 ülkede 600 bin öğrenci üzerinde ölçüldü. Bu verilere baktığımda ilk dikkatimi çeken sonuç, tüm dünyada genel bir eğilim olarak zekânın gelişebileceğine inanan öğrencilerin, zekânın sabit olduğuna inanan öğrencilere göre okuma, fen ve matematik alanlarında daha yüksek puanlar aldığı gerçeği oldu. Keza gelişen zekâ zihniyeti kazanmış öğrencilerin üniversiteye devam etme isteği de akranlarına göre çok daha yüksek seviyede seyrediyor.

Ancak tahmin edebileceğiniz gibi, zekâya dair zihniyet de ülkeler arasında ciddi farklılıklar gösteriyor. Estonya, Danimarka ve Almanya’da öğrencilerin yüzde 75’e yakını gelişim zihniyetine sahipken, Makedonya, Kosova ve Endonezya gibi ülkelerde bu oran yüzde 30’un altına düşüyor. Türkiye ise maalesef bu ölçekte de OECD ortalamasının altında kalıyor: Ne yazık ki, 15 yaşındaki gençlerimizin yarıdan fazlası, zekânın değiştirilebilecek bir özellik olduğunu düşünmüyor.

Carol Dweck’in deneyleri, bize başarının anahtarının sabit değil, gelişen zihniyete sahip olmaktan geçtiğini gösteriyor. Türkiye’de ise gençlerin yarıdan fazlası zekânın sabit olduğuna inanıyor. Bu zihniyeti değiştirdiğimizde başarı kapıları açılacak.

Dweck’in kuramsal çerçevesini kullanan ve onun ölçeklerini Türkçeye kazandıran Dilek İlhan Beyaztaş ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir saha çalışması, bize bu konuda daha detaylı bilgi veriyor. Görülen o ki, bizde ilkokuldan üniversiteye kadar her aşamada sabit zihniyet, gelişen zihniyete göre çok daha yaygın bir inanç. İngiliz öğrencilerle Türk öğrencilerin kıyaslandığı bu çalışmada, İngiliz öğrencilerde gelişen zihniyetin baskın eğilim olduğu, bizde ise zekânın sabit ve değişmez olduğu fikrinin çok daha yaygın bulunduğu görülüyor.

Dweck Zinhiyet Deneyleri insana bakışımızı nasıl değiştirdi?

Dweck’in zihniyet deneyleri bizim zekâya bakışımızı sarstı. Bu deneyler, bize beceriler konusunda sahip olduğumuz sabit zihniyetin performansımızı düşürdüğünü göstermekle kalmadı, aynı zamanda değişen zihniyeti kazanırsak o performansın artacağını da gösterdi. Zira eğitimden spora, iş hayatından sanata, pek çok alanda zekâ ve becerinin sabit ve değişmez olduğu telkin edilen insanlar başarısızlığı, “Zaten ben bu alanda yetenekli değilim,” diyerek bir kader gibi kabul ederken, becerinin değişen ve gelişen bir şey olduğu telkin edilen kişiler başarısızlığı aşılması mümkün bir engel olarak görmeye başladı. Zekâ ve yeteneklerin doğuştan sabit ve değişmez olduğuna dair bir inanca sahip insanlar performanslarını artırmak için daha fazla emek ve çaba harcamazken, bu becerilerin geliştirilebileceğine inanmaya başlayan bireyler, var olan seviyelerinin üstüne çıkmak için tüm öğrenme fırsatlarını değerlendiriyor ve zorlukları aşmak için yeni ve yaratıcı yollar arıyor.

Dweck’in deneylerinde başta ebeveynler, eğitimciler ve insan kaynakları yöneticileri olmak üzere insanın gelişimi ve eğitimiyle ilgilenenler olmak üzere herkes için çıkarılacak dersler var. Evde çocukların, okulda öğrencilerin, işyerinde çalışanların performansını değerlendirirken onların sabit özelliklerine vurgu yapmak kısa vadede kişilerin gururunu okşasa da, bu tarz telkinler orta uzun vadede onların performanslarını geliştirmelerine engel oluyor. Bu deneyler çok net bir şekilde, performansı sabit yeteneklere bağlayan kişilerin hayatta karşılaştıkları başarısızlıkları bir kader olarak kabul edip yeni güçlüklerle yüzleşmemek için geri çekildiklerini gösteriyor. Bu kişiler performanslarını yükseltmek için bir sonraki aşamaya ulaşmayı hayal etmiyor, bu amaca ulaşmak için denemede bile bulunmadan pes ediyor. Yani evde çocuk bir kere denedi ve başaramadıysa, vurguyu çocuğun sabit yeteneğine yapan ebeveyn aslında o çocuğun öğrenme potansiyelini öldürüyor. Okulda öğrencisinin ilk yanlışında, “Bu senin iyi olduğun bir alan değil,” diyen öğretmen, o öğrencinin gelişiminin önüne ciddi bir engel koyuyor. İşyerinde kötü bir performans sergileyen çalışana, “Sen başka bir alana odaklan,” diyen yönetici, o kişinin profesyonel gelişimine destek olmamış oluyor. Oysa deneylerin gösterdiği üzere, tersini yaparsak herkes kendini geliştirebiliyor. Türkiye’de, elimizdeki verilere bakarak sabit zihniyetin çok yaygın olduğunu görüyoruz. Bu durumu değiştirmek için ailede, okullarda, işyerlerinde, spor ve sanatın her dalında sabit zihniyetin yerine gelişen zihniyeti koyacak yeni bir eğitim modeline ihtiyacımız var. Çünkü ailede çocuklarımızın, okulda öğrencilerimizin, iş yerlerinde çalışanlarımızın, sahalarda sporcularımızın, sanatın her alanındaki sanatçılarımızın, yani öğrenme arzusu olan herkesin performansını artırmak bizim elimizde…

 

 

Kaynakça:

Bakışınızı Değiştirecek 10 Deney, Selçuk Şirin, İnsan, 2025
Blackwell, L.S., K.H. Trzesniewski ve CS. Dweck, “Implicit Theories of Intelligence Predict Achievement Across an Adolescent Transition: A Longitudinal Study and an Intervention”, Child  Development, Cilt 78, Sayı 1, 2007, s. 246-263.
Dweck, C.S., Self-Theories: Their Role in Motivation, Personality, and Development, Psychology Press, Philadelphia, 1999.
Dweck, C.S., Mindset: The New Psychology of Success, Random House, New York, 2006.
İlhan-Beyaztaş, D. ve E. Dawson, “A Cross-National Study of Student Teachers’ Views about Intelligence: Similarities and Differences in England and Turkey”, Universal Journal of Educational Research, Cilt 5, Sayı 3, 2017, s. 510-516.
Mueller, C.M. ve CS. Dweck, Praise for Intelligence Can Undermine Children’s Motivation and Performance, Journal of Personality and Social Psychology, Cilt 75, Sayı 1, 1998, s. 33-52.
Yeager, D.S. ve CS. Dweck, “Mindsets That Promote Resilience: When Students Believe That Personal Characteristics Can Be Developed”, Educational Psychologist, Cilt 47, Sayı 4, 2012, s. 302-314.
Yeager, D.S., P. Hanselman, G.M. Walton vd., “A National Experiment Reveals Where A Growth Mindset Improves Achievement”, Nature, Sayı 573, 2019, s. 364-369.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir